Dans Eden Parmaklar

Paylaş

Merhaba,

Bu akşam güzel bir dinleti izledik, hem de dünyanın sayılı piyanistlerinden birinden, İdil BİRET’ in parmaklarıyla piyanodan çağlayan seslerle, okşayışlarla. Upuzun ömrümü düşündüğümde, Eskişehir’in Şeker Fabrikası Konser Salonunda ilk klasik müzik konseri dinlediğimde, Piyano’da Zuckmayer vardı , çok heyecanlanmıştım. (Bana mandolin öğreten müzik öğretmenimin ısrarıyla oraya götürmek zorunda kalan babam için aynı şeyi söylemiyorum elbette, hala aklıma geldikçe gülümserim. Ama şunu da söylemekten geri durmamıştı, “güzel şeyler bunlar kızım, ama ben pek alışmamışım, dinlemek lazım”) Sonrasında da pek çok klasik müzik konserine gittim. Yakın zamanda Kaz Dağlarında Fazıl SAY dinleme şansım oldu, açıkhavada yayılan sesler muhteşemdi. Ve bugünü de iple çektim. Çocukluğumdan beri o “harika çocuk” olarak yurtdışında eğitime gönderilen ikiliye hayranımdır, İdil BİRET-Suna KAN. Belki bir gün ikisini birlikte izleme şansına da erişirim diye düşünüyordum ki, Cumhuriyet gazetesinin 2012 deki bir yazısından okuduğuma göre çok az birlikte çalmışlar ve en son o yıl çalmışlar Süreyya Sineması’ nda. Ve bir belgesel izledim Suna KAN hakkında. İki yıl önce kemanının kutusunu kapatmış. Neyse, yapacak bir şey yok.

Her zamanki, üstün yol ve yer bulma yeteneğimle(!)-beni tanıyanlar gülümsüyor, eminim-konser salonundaki yerimizi bulup oturduk. Bu kez nasıl olduysa program bulmayı da becerdik. Mozart dinleyecektik, önce Don Giovanni üvertürü ,sonrasında Mozart 21 ve 22. Piyano konçertoları. İnsan yaşarken kendine emek verenleri anıyor her yeri geldikçe, sevgili Nezir ŞENER hocamı andım. Bursa Atatürk Lisesi müzik öğretmenimiz. Harika ve çok yetkin biriydi. Temel müzik hakkında total olarak ne biliyorsam diyebilirim, ilk olarak ondan öğrendim. Sesler, müzik aletleri, müzik çeşitleri, besteciler, daha pek çok şey. Piyano çalardı müzik derslerinde. Nur içinde yatsın…Konçerto deyince ilk aklıma gelen bir sazın tüm özelliklerini ortaya koyacak bir eser geldi elbette. Don Giovanni üvertürünü orkestradan dinledik, sonra İdil Hanım sahne aldı orkestrayla birlikte.

Parmakları tuşları, arkadaşımın deyimiyle “okşar gibi” çalıyordu. Notalar birbiri ardına öylece sıralanıp akıyordu. Eh, hem Mozart hem de yorumcusu usta bir sanatçı olunca başka türlüsü olamazdı zaten. İlk konçertoyu Mozart genel teması dışında bildiğimi söyleyemem. Ama hani bir kostüm vardır da “bu filanca kişinin tarzıdır” deriz, ya da bir şiirse “şu şaire aittir” deriz, tam da öyle, Mozart dinliyorduk. İkinci konçerto daha tanıdık geldi kulağıma. Eskiden radyoda “müzik kutusu” diye bir klasik müzik programı vardı, orada *Leopold MOZART çalmışlardı birgün. Sonrasında da ara sıra denk geldim baba Mozart’ ın müziğine. Çok akılda kalıcı yerleri vardı, o havayı aldım 22. konçertoda. Tabii yine aklıma Nezir ŞENER geldi. Bize Leopold MOZART’ ı neredeyse bir ders boyu anlatmıştı. O hayranlıkla anlatmıştı, “Mozart’ı ona borçluyuz” diyerek, sonrasında farklı şeyler okudum onunla ilgili. Öyle ya da böyle, son tahlilde bir müzik insanı, ne kadar yanlış olabilirse o kadar işte.Ötesi yok…

Her zamanki gibi daldan dala oldu. Konser güzeldi, izleyenler de saygılı. Bu her zaman her yerde sağlanamıyor. Bursa iyi bir dinleyici kitlesine sahip, bu sevindirici. Bir de sesi kesik olsa da varolan telefon ışıkları ilgimizi dağıtmasaydı sağdan soldan, daha iyi olacaktı ama kimbilir ki, becerebilir miyiz o kadarını da ilerde, bilemiyorum. Konser bitiminde dinmeyen alkışlarla geri dönen virtüözümüz bize bir de **noktürn armağan etti Chopin’ den. Son olarak bu güzel konserle ilgili bir iç ses paylaşayım. Çıkışta yaptığımız yorumlarda ortak bir yan vardı kendi aramızda. Keşke daha çok piyano duysaydık! Bazan iyice yokoldu o güzelim ses yaylıların arasında. Yine de çok güzel bir dinletiydi, teşekkürler…

Aslında konu müzikle ilgili olunca öyle çok şey var ki dokunup geçilecek olan, hep bir şeyler eksik kalıyor. Müziğin bu yaramaz çocuğu Mozart, öyle çok konuşulacak yanla geliyor asırlar öncesinden, ona yazılan oyunlar var, yapılan flmler de. Aşağıya bir alıntı ekleme gereği duydum şimdi:

“1983-84 sezonunda ‘amadeus’ oyununu izlediğimde çok etkilenmiştim. O zamanki kadrodan söz etmek isterim, rahmetli Alev Sezer bence devlet tiyatroları’nın yetiştirmiş olduğu en büyük aktörlerden biriydi, müthiş bir oyuncuydu. o, Mozart’ı oynadığında çok etkilenmiştim. Daha sonra Milos Forman’ın filmini izlediğimde, ki Tom Hulce oynamıştı Mozart’ı. Emin olun duygusal davranmayıp kafamda şöyle bir tarttım, “kim daha iyi oynamış?” diye, ben Alev abiyi daha çok beğenmiştim ve “keşke Milos Forman, Alev Sezer’i tanımış olsaydı!” dedim, ki filmde daha da büyür, olağanüstü oynardı Alev abi.”

Nur içinde yat güzel sesli insan.”

Yukardaki cümlelerin sahibi Zafer ALGÖZ. “Amadeus” adlı oyunu ikinci kez İstanbul Devlet Tiyatroları sahneye koyduğunda  Mozart rolünün aktörü. (2006) Aynı oyunu ilk sahneye konuş şekliyle de seksenli yıllarda izleme şansım olmuştu, Alev SEZER gerçekten devleşmişti o rolde. (1983-1984 sezonunda) Ve illâ ki Salieri… Mozart deyip onu anmazsak olmazdı. Zaman zaman ona dair müzik arardım internet ortamında, pek bulamazdım, artık rastladım, şükür. Yazıyı yazmadan yaptığım okumalardan birinde de kırk tane opera bestelediğini gördüm. İtalyanlar onu Mozart’ ın katili olmaktan aklamaya çalışadursun Salieri sendromu denen bir olay var ortada. Kıskançlık… Mozart filminde söylediği gibi “Allahım neden ben değil de o cüce, Allahım, neden?” Kimbilir belki de gerçekten o siyanür vermedi, belki de gerçekten o genç yaşta bir çok kişinin öldüğü gibi frengiden hayatını kaybetti? Kireç kuyusuna pek çok kişiyle birlikte gömülmesi de bundandır belki, kimbilir?

Sevgiyle, sağlıcakla, sanatla kalın…

……………………

*Leopold MOZART: Oğlu Amadeus ve kızı Nannerl için çok çabalamış, bir çok Şehir ve ülke gezmiş yeri gelmiş hastalanıp parasız kalmış bir baba… Beş yaşında piyanoya oturan  oğluna sonraki zamanlarda şunu demiş: Wolfgang Amadeus Mozart` “sana önerim çalışmalarında yalnızca müzikten anlayanları değil, anlamayanları da düşünmen… Bildiğin gibi, müzikten gerçekten anlayan 10 kişi varsa, anlamayanların sayısı 100’dür. Bu nedenle popüler denilen ve her kulağı gıdıklayan şeyi unutma.” Meğer ne kadar da öngörülüymüş…

Mozart’ın biyografileri, babasının mektupları ve Mozart’ın babası ile ilişkisi incelendiğinde, oğlunun ”tanınan” ve ”kendini geliştirmiş” bir müzisyen olmasını sağlamak için bu çabalara giriştiği görülmektedir. Babası  olmasaydı Mozart yine de bugün bizim tanıdığımız Mozart olur muydu?  Baba bir pedagog, hatta müzikal pedagogtu. Bazılarının söylediği gibi bu işi para için yapmıyordu.Hala eğitimde kullanılan bir keman metodu da vardir diğer bestelerinin yanında.

Leopold MOZART’ ın missa brevis in c adlı eseri 2020 ocak ayında istanbul avrupa korosu tarafından seslendirilecek

**NOKTÜRN: Geceden ilham alan veya uyandıran müzikal bir kompozisyondur. Tarihsel olarak, gece uykusu, gece Ofislerine ve Orta Çağlardan beri, Matins’in kanonik saatindeki bölümlere uygulanan çok eski bir terimdir.Duygulu, hafif …gece müziğidir.Nocturne adıyla özdeşleşmiş bir isim var bildiğimiz, Chopin.

SUNA ÇİFTCİ

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın