Ergenlikte onay her zamankinden çok önemli ve bu onayın en çok alınabildiği yerler okul ile sosyal çevre. Bunun tam tersi olarak aile ile onay üzerinden değil, itiraz ve isyan üzerinden bir ilişki kurarlar.
Uzaktan eğitim farklı sınıf seviyeleri için farklı zorluklar getirdi. Ergenlik dönemindeki öğrenciler için ise gelişimin bu döneminde yaşanması doğal olan sıkıntıların çok daha derin yaşandığı bir deneyim oluyor. Duygusal ve sosyal olarak kendini konumlandırmanın zor olduğu ergenlikte, duygusal açlığı doyurma, kendini istediği şekillerde ifade etme gibi ihtiyaçlar ön plana çıkar, bununla birlikte daha isyankâr olma, kurallara karşı çıkmalar yaşanır, yaşanması da doğal ve sağlıklıdır. Akademik olarak, aslında yaş arttıkça uzaktan eğitimden verim alma şansının artmasına rağmen, onlar için çok temel olan sosyal ihtiyaçlarını karşılayamadıklarından, öğrencilerin bu belirsizlik döneminde kendilerini daha sıkışmış hissettiklerini söylemek mümkün. Bir yandan da akademik motivasyonun en önemli ayaklarından biri olan geleceğe yönelik hedef koyma, böylesine küresel ve ağır sonuçları olan salgının getirdiği umutsuzluklar onlar için neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda.
Ergenlikte iletişimin ez zorlu ayağı ev içidir. Anne babalarının özel alanlarına müdahale etmemesine, özgür bırakmasına, saygı duymasına ve bu saygısını göstermesine ihtiyaçları vardır. Bunun dışında, inişli çıkışlı bir duygu hali olduğu için de ailenin ihtiyacı olduğunda yanında olduğunu bilmek isterler. Ergenlikte onay her zamankinden çok önemlidir ve bu onayın en çok alınabildiği ve ergenler tarafından tercih edildiği yerler okul ve sosyal çevredir. Bunun tam tersi olarak aile ile onay üzerinden değil, itiraz ve isyan üzerinden bir ilişki kurarlar ve bu sürecin doğal ve sağlıklı bir parçasıdır.
Bu dönemde sürekli olarak evde olmak, tam da ayrışmaya ihtiyaç duydukları dönemde aile ile daha çok birlikte olma ve yeni çatışmalar getirdi. Okul ise ergenler için sosyal bir kaynaktır. Birlikte olduğu ve olmayı istemediği arkadaş grupları, yakın arkadaşları, ilişki kurabildiği ve kuramadığı öğretmenler ile okul ergene bir veri seti sunar. Ben nasıl bir bir bireyim, nasıl bir birey değilim sorusunun en önemli soru olduğu ergenlikte, okul ortamı bu soruyu cevaplamaya en çok yardım eden ortamdır. Elbette burada da isyan ve çatışma vardır, ama bu isyan sosyal normlar çerçevesinde yaşanır. Okul için dış görünüşü, konuşması, giyim tarzı, ilişki kurma biçimi ile kendini ifade ettiği bir sahne gibidir diyebiliriz. En utangaç öğrenci için bile bu geçerlidir, çünkü utangaçlık da bir kendini ifade etme biçimidir. İşte uzaktan eğitim tüm bu ifade etme biçimlerini en hafif tabirle küçük ekranlara ve üst bedenlerine sığdırdığı için ergenlere duygusal olarak daha uzak, bu kuşak internetle büyüdüğü için ise akademik olarak daha yakın diyebiliriz. Ergenlik bir yandan da farklı deneyimler demek. Müzik, spor, sanat ve kültür, teknoloji ilgili seçimlerini sosyal ortamlarda, arkadaş çevreleri ile etkileşim kurarak kimliklerini inşa ediyorlar. Evde bu deneyimleme sosyal medya, filmler, oyunlar ile devam ediyor ve doğal olarak çok sınırlı. Ayrıca küçük yaştaki çocuklar ebeveynleri tarafından ekran saatleri konusunda kontrol edilebilirken, ergenlerde bu durum hiç de öyle değil. Ekran saatlerinin uzaması, dikkatlerinin eskisine göre daha düşük olmasına, daha yorgun olmalarına neden oluyor. Evlerinden derse bağlanabilmek büyük kolaylık olsa da derslerde konsantrasyon sorunları yaşıyorlar. Ayrıca stres ve kaygı düzeylerinin artması da motivasyonlarını etkiliyor. Konunun elbette şöyle de bir yönü var: Krizi hep birlikte yaşıyoruz. Evde ebeveyn, eğitimde öğretmen de farklı zorluklarla mücadele ediyor. Dolayısıyla hem evdeki çatışmanın artması hem de uzaktan öğrenimde motivasyon düşüklüğü çok normal. Bu noktada en önemli sorunlardan biri online derslerde kamera açmama. Öğrenciler ekrandaki görüntülerine çok önem veriyor. Bir yandan daha önce hiç sahip olmadıkları bir özgürlüğe sahip olduklarının farkındalar. İstedikleri zaman görünmez olabiliyorlar. Okulda iken sınıfta olmak cismen orada bulunmak demekti. Online eğitimde ise sadece bir dinleyici konumunda olmaları çok kolay. Bir yandan da bu yılın başından beri yeni sınıflarıyla online ortamlarda birlikte oldukları için, hiç bağ kuramadıkları sınıf arkadaşları ve çoğu yeni olan öğretmenleri ile ilişkileri çoğunlunlukla yetersiz düzeyde ve ders konuları çerçevesinde sınırlı bir şekilde devam ediyor. Öğretmen tarafında ise kameralar kapalı iken öğrenen ile ilişki kurmak epey zorlaşıyor. Sosyal bir ortama ihtiyaç duyan mesleğin, can damarını yitirmek gibi bir şey diyebiliriz. Öğretmenlik heyecanını kaybetmek, elbette öğrencilere de yansıyor. İşte bu da uzaktan öğretimin bir başka çözülemeyen meselesi olarak ortada duruyor.
Ergenliğin aynı zamanda insanı, doğayı, krizleri anlatmak için inanılmaz derecede uygun bir dönem olduğunu da eklemek lazım. Soyut düşünme becerileri gelişir, öğrenciler farklı konularda konuşmaya, fikir üretmeye çok açıktırlar, çok cesur sorular sordukları, inandıklarını coşkuyla savunabildikleri zamanlardır. Gerek toplumsal konuları, gerek dünyada olup bitenleri bol bol sınıfa taşırlar. Salgın sonrasında yaptığımız en büyük yanlışlardan biri, müfredatı olduğu gibi işlemeye devam etmek olduğu için, öğrenciler tam da olup biteni en çok anlamaya muhtaç oldukları, böyle bir dönemde gerekli desteği alamadılar. Oysa sokağa çıkma yasaklarıyla bir yıldan fazladır yaşamaya çalışan bu öğrencilerin, daha çok güçlendirilmeye ihtiyaçları vardı. Son zamanlarda psikolojik dayanıklılık kavramı oldukça vurgulanır oldu. Bu konuda MEB’in rehberlik öğretmenlerinin liderlik edeceği pek çok etkinlik planlamasıyla gerek grup buluşmaları, gerek bireysel olarak ergenlerle iletişimin güçlü tutulması sağlanabilirdi. Böylece elimizde canlı ders sayısına bağlanan öğrenci sayısından ve bir takım oranlardan daha elle tutulur veriler olurdu.
Elbette herhangi bir sosyal gruptan bahsederken genellemelerin bizi yanıltacağının da farkında olmak lazım. Kendine ait odası, bilgisayarı olan, dersleri kesintisiz takip edebilen bir öğrenci ile, örneğin özel öğretime ihtiyaç duyan, engelli olan, ya da bir odayı kardeşleriyle paylaşmak zorunda olan öğrenciler farklı dercelerde farklı zorluklar yaşıyorlar. Aynı şekilde yine de eğitimden sorumlu yetişkinler olarak bize düşen bu grubun ihtiyaç ve öğrenme biçimleri üzerinde daha çok çalışmak. MEB de konuyu bir sosyal politika meselesi olarak ele almalı. Vakit kaybetmeden nitelikli araştırmalar yaparak, raporlaştırmalı. Önümüzdeki sene en iyi ihtimalle hibrit eğiimi konuşuyorken, acil olarak müfredatı sadeleştirmeli, öğrencilerin psiko sosyal gelişimi için planlamalar yapmalı. Aksi halde çocuklarımızın bir yılı daha kayıplarla geçecek.
kaynak birgun.net/Ayşe Alan