İki Yüzyıllık Aşk Tedavisi

Paylaş

Çıkmaz sokaklarım sana çıkıyor yine. Burnumun direği sokağından sola sapıyorum, tam kalbimin ortasına. Hava soğuk, üşüyorum, bilirsin böyle zamanlarda kırmızı burnumdan öperdin. Kuşlar uyuyor, köpekler sıcak bir köşe bulmuş yatıyor, Hollanda her yıl batmaya devam ediyor. Ben sana geliyorum. Sana gelmek, ya da sana gelmeye niyetlenmek içimde her zaman çiçekler açtırıyor. Işıklı çiçekli yol.

Aşk bahsinde seninde şuan aynı hisleri hissediyor olman, hatta tam yanımda olman gerekiyordu. Sen tabi buna da bilimsel bir açıklama bulursun kesin, ama ben emin adımlarla yürüyorum sana.
Gururdan dağlarını yıkarsın belki.
Benim gelmelerimi çok iyi bilirsin. Belki de unutmuşsundur, umut denklemlerimin sonucu hep yanlış çıktı zaten.

Sevgisizlikten herkes birbirine kızgın, tahammülsüz, dövüyorlar birbirlerini. Her şey sevgisizlikten olur. Beraber yürüdüğümüz o yolda birbirmize öğrettiğimiz en nadide bilgidir bu. Seversen ferahlarsın.

Beni Hollanda’nın gömülen kısmına atmışsın, üstüme vuran dalgalarla ahbap olmuş onları da tembihlemişsin, mezarlıktan, bataklıktan çıkamasın demişsin. Beni benden almışsın, senin istediğin bir sona kurban etmişsin. Yahu ne menem şey bu. Ne kötü hastalık. Aşk diyorlar ya çaresi iki yüz yıllık. Her seferinde biraz şekil değiştirerek geliyor karşımıza. Ama hep benzer bitiyor. Ne büyük düşkünlük. Ben seni ne güzel sevmişim. Dua eden avuçlarımda saklamışım, ellerim yüzümle kavuştukça hem öpmüş hem tapmışım. Krater krater biliyorum her bir zerreni. Kocaman bir kırık dağ yapmışım içimde seni.
Dağ ne kadar yüksekse çıkıyorum en tepeye. Yolu değiştiriyorum sana geliyor, evi, odayı, kitapları… Çok bir faydası olmuyor tabi.
Tutturmuşum sen acısına, ne tükenen balıklar, ne ölen kuşlar, ne de batan Hollanda umurumda. Oysa sen varken de yoktun böyle bir şeyi nasıl unutabiliyorum anlamıyorum. Evet aşkta zordum, ama beni girilmeyen o sulara atmana değmezdi.

İREM SARIKAYA