SEK SEK…

Paylaş

Merhaba,

Ortayaşlarımın başındayım galiba, tam bilemiyorum. Dört çocuğumdan dördü de kız, maalesef bir erkek doğuramadığım için evli olduğum adam (kocam demek istemediğimden) benden sonrakini de bir köşeye atıp üçüncüyle evlenmeyehazırlanıyor. Çünkü onun da üç yıl boyunca hiç çocuğu olmamış… En büyük kızımı sevmediği bir erkekle evlendirmeye uğraşırken en küçüğünü de döve döve Arapça dilinde, anlamadığı yazıları okutmaya uğraşıyor er kişi. İş hayatım falan ne gezer, pencere açmama bile izin verilmeyen karanlık kasvetli bir ev burası. Evde hala daha büyükler var, onlar da bana karışıyor… Ne giyersem giyeyim üstüne siyah bir çarşaf geçirmek zorundayım, nadiren sokağa çıkacaksam. Kapıya yakın öylece duran siyahlığa takılıyor ağlamaktan şişmiş gözlerim.Yanağımdaki geçen geceden kalan morluklar henüz geçmemiş aynaya baktığımda. (Kızların “sözde” kabahati de benim sayılır ya, her fırsatta örselenir bedenim. Bu da onlardan sadece birisiymiş.) Boğuluyorum, nefes alamıyorum…Ölmek istiyorum. Yokolmak, kurtulmak.

Evet, nefes alamıyordum ve her zamanki gibi rüyalardan biriydi, ama bu kez kâbus sayılanlardan. Sırtüstü yatınca öyle olur bana, bugünün payına düşen de buymuş demek ki. Çok düşünmüştüm yaşadığımız günler, geçmiş ve gelecek hakkında. Jung çok haklı, rüyalar geçmişin ve geleceğin aynası olabilecek gibi gizemli yolculuklar değil mi? Deriiin bir nefes alıp bugünümüze şükrettim. Bunu sıklıkla yaparım, hayatla barışma yöntemim bu belki de. Rüyanın tek iyi sayılabilecek yanı, yaşımın birkaç yıl eksik olmasıydı sanırım. Ama o taassup içinde onbeş de olsan otuzbeş de altmış da aynı, kadınsın. Ne adın var ne sanın, ne birey sayıldığın. Ne söz hakkın, ne işin gücün. Hatasıyla sevabıyla bizim olan ve pek de koruyamadığımız Ata’ mın emaneti Cumhuriyete şükretttim. Cumhuriyetin bir yönetim biçimi olarak seçildiği bir ülkede yaşıyor olmaktan, bir Cumhuriyet kadını olmaktan gurur duydum. Tıpkı anneannem, annem ve ailemin diğer kadınları gibi. Bayramdı, en büyük bayram… Sevindim. Günü kucakladım. Dışarda güneş vardı, kahvaltı için gitmeye akşamdan karar verdiğimiz bir de köy. *CUMALIKIZIK.

2002 yılında başlayıp üç sezon devam eden bir dizisi vardı KanalD’ nin. KINALI KAR. Osmanlı döneminden kalma bir köy olan Cumalıkızık köyüydü dizideki olayların geçtiği köy. Bozulmadan korunmuş mimari yapısı ile Kuruluş ve Kurtuluş dizisi de orada çekilmiş. Kınalı kar ile popüler olan köyü o günlerde farklı bir sebeple, sonrasında da bir kaç kez ziyaret etmiştim ancak bu gittiğimde kendimi Şirince, Çeşme, Bodrum gibi alışveriş standları olan yerlerde buldum. Sıkıcı mı, rahatsız edici mi? Hayır. Şehirden toplu taşıma ile ulaşılabilecek gibi olmuş artık, kolayca. Bu güzel tabii. Çok sayıda kahvaltı ve yemek yenecek yer açılmış. Güleryüzlü kadınlar, kızlar, delikanlılar hizmet veriyor, kapılardan davet ediyorlar. Her türlü mevsimin doğal meyvelerini ve reçel, erişte, salça gibi ürettiklerini satan, genelde kadınların başında olduğu tezgahlar vardı. Elbette hediyelik eşyalar, magnetler ve benzeri şeylerin de olduğunu söylemeye gerek bile yok, bol miktarda her yerde idiler onlar da. Güzel bir kaç saat geçirdik, kahvaltı yaptık. Gidecek olanlara öneririm, hem iyi korunmuş bir güzellik görürsünüz, malum artık sayıı yerde kaldı, hem de temiz ve hoş bir şeyler yersiniz. Müzik seçimleri pek iyi sayılmazdı ama onu da idare edersiniz artık. O tarz arabesk sevmediğimizi nereden bilsinlerdi ki?

Nasılsa bizbizeyiz, size kendimle ilgili bir sır vereyim. Belki sizin de vardır benzeri bir şeyleriniz. Yıllardır bir totemim var… yolda bulduklarımı almak gibi, yani boncuk ya da bozuk para. Her gittiğim yerde buna özen gösteririm. Eğer gittiğimde bana bir şey sunmuyorsa sokakları, cömert değildir o yer, beni istemediğine inanırım. Çok saçma elbette ama ne yalan söyleyim, ben de böyleyim. Meselâ, doğumgünümde gittiğim Eskişehir için üzgünüm. Bana hiç bir şey armağan etmedi. İnsan bir boncuk olsun saklardı bir kaldırım taşının arasında. Biliyorum, merak ediyorsunuz ne oluyor bulunanlar diye. Haklısınız. Onları çeşitli yerlerde kullanıyorum, bazan bir bileklik, bazan bir çıngıda. Kendime ya da birileri için yaptıklarımda. Bir kavanoz dolusu olduğunda, yapılmaya hazırdır. Paralar da sadaka olarak elden çıkarılır. Kendime kullanmam. Nerden nereye, diyeceğim oydu ki Cumalıkızık bir boncuk cenneti. Tam bir avuç dolusu rengarenk boncuk topladım, oğullarım kızmasa daha da vardı da kaldı onlar. Demek ki; oraya tekrar gi-di-le-cek.

Seksek diye bir oyun vardı çocukluğumda, bana yakın yaşta olanlar varsa bilirler belki. Hatta bir de çocuk dergisi çıkmıştı o isimde. Güzel bir oyundur, yere kareler çizip bazılarını atlayıp çizgiler arasındaki karelerden seriyi tamamlarsın. Yaşam da böyle bir şey sanırım. Konuşurken, yazarken, kafamızın içinde uğuldayan bir dolu şey var, kimi geçmişten, kimi bugünden, kimi geleceğe dair düşünce bazında. Arasından kimini yazıp kimini bırakıyoruz başka bir zamana. O kareleri de hep aynı büyüklükte çizemez gelişigüzel bırakırdık ya zaten. Öyle işte. Paylaştıklarım da ordan burdan, atlaya zıplaya kelimelere takılanlar. Sek sek oynuyoruz kelimeler, cümleler ile. Bazan sek sek, bazan bir puzzle gibi gördüğüm hayata dair dokunuşları paylaşmak iyi geliyor, ama sizin için de öyle mi, işte bunu hiç bilemiyeceğim sanırım.

İyi kalın, yaşamın kareleri içinde kalıp, sek sek çizgilerine basmadan…

* Cumalıkızık köyünün tarihi çok eskiye dayanmaktadır. 1300’lü yıllarda bir vakıf köyü olarak kurulan Cumalıkızık, tarihi dokusunu koruması nedeniyle pek çok yerli ve yabancı turistin uğrak yeri olmaktadır. Uludağ’ın  etekleri ve derin vadiler arasında yer alan köylere verilen kızık isminden türeyen adının, etraftaki diğer kızıklarda yaşayanların Cuma namazında burada toplanmasından dolayı Cumalıkızık halini aldığı tahmin edilmektedir. Bizans döneminden kalma bir kilise ile Osmanlı dönemine ait birçok mimari özelliğe sahip binalar bulunan köyde ayrıca Etnografya Müzesi bulunmaktadır ve UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır. Haziran aylarında köyde yapılan Ahududu şenliğine de katılabilirsiniz. 

SUNA ÇİFTCİ

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın