Üzgünüm Osman ben yapamıyorum…Daha önce yazdıklarımı senden nefret etsinler diye değil, seni ne kadar çok sevdiğimi anlasınlar diye yazdım.
Birçok okuyan oldu yazılarımı, kimi kendi kahr-ü belasına benzetti, kimi acıdı bana, küçük kalbiyle ne kadar çok sevmiş diye. Ama kimse bilmedi Osman, okuma yazması olan kimse anlamadı, yazdığım her yazıda her harfte Allah’tan senin adını yalvardığımı, kimse bilmedi Osman…
Kalbimi ve aklımı verdim sana, dünyamı al yönet yeter ki senin olsun diye, sense ne o kalbi ne o aklı kabul ettin…
Üzgünüm Osman ben öyle çok konuşamadım. Eğer konuşabilseydim oturur sessizliğinden öperdim. Özledim Osman..
Sen de haklısın, aslına bakılırsa hep haklısın hep mantıklı bilimsel bir açıklaman var. Sen hep hayat için koşuyorsun, ben o hayatın ucuna kıyısına tutunmaya çalıştım. Seni düğme kendimi de ilmek olarak gördüm, iç içe geçecek ve hep düğümlü kalacaktı…
Üzgünüm Osman vazgeçemedim.Ne senden, ne o şarkıdan. En garibime gidense bir şarkıyla kendimden geçebiliyorum, senden hiç geçemiyorum Osman.
Üzgünüm Osman,Ben gidemedim… Ne yol kadar cefakarNe yolcu kadar vefakar olabilir bu aşk.
İyi tarafından bakılınca, sonsuz zamanın durakladığı sohbetler ettik, kötü tarafından bakılınca, karşılaştığımız da gözlerin mezar taşı kadar soğuk.
Solmuş çiçekleri açtıracak kadar değerliydin, veda etmek nereden bakarsan bak gereksiz diye düşünüyorum, sen de bu yüzden bir hoşça kal’a sığdırmadan kayboldun sanırım benden.
Belki de bu yüzden gidemiyorum Osman…Üzgünüm Osman, tahmininden daha deliydi bu yürek sana. Şimdi gelecek olursan… Ait olacak esaret var ama, Leyla olacak cesaret yok…
İREM SARIKAYA