Bu ev ilk önce çok mecburiyet yüzünden acele bir kararla seçildi.
Tam olarak içimizdeki evet bu denilen ev değildi.
“Sıcacık ev beğenmemek olur mu canım” gibi söylemlerle kendimizi eylediğimiz bir yerdi işte.
Neden olmasın? diye sormayı çok seven bir anneye sahiptim Allah’tan.
Ve o da evi harika bir yuvaya çevirdi.
Eve giriyordun ve için huzur doluyordu.
Evi çok yabancıladım ilk süreçte, benim gibi mahremiyetine düşkün biri için çekilir şey değildi.
Apartmandakilerle pek göz göze gelmezdik. Böyle geçti bir iki yıl.
Sonra yabancılama kısmı yok oldu. Tamamı ev oldu. Ablam üniversiteye gitti.
İki kişi için çok büyük bir ev olmuş oldu.
Biz genişledik biraz oraya sığmak için.
İnsan yaşadığı yerin boyutlarına uyum gösteriyor bir şekilde.
En büyük keyfim bir kedi gibi, camın kenarında ki sallanan sandalyede keyif yapmak oldu, bir ömür geçirebilirim burda diye düşünüyordum hep.
Sonra biri, “Her gün Dalaman’dan Ortaca’ya gitmek çekilir şey değil” dedi.
Alıştım gidip gelmeye, arka bahçesinde doğuran kedilerine, yağmur indirince çıtır çıtır müzik yapan cam kenarlarına.
En çok da yasemin çiçeklerine bakan pencere köşesini sevdim.
Sonra o en sevdiğim odayı kendi krallığım yaptım.
Ne ağlamalar ne gülmeler ne kavgalara şahit oldu bizim evin kapıları.
İlk minik bir bavulla gelmiştim.
Sonra bir gece, bütün bavulları toplayıp gelmiştik bu eve. Sonra hayat başkaydı artık.
Fırtınası dinmişti evin, günlük güneşlikti sonunda.
Mutfağı sokağa bakardı. Sokaktakiler mutfağa bakardı.
Ben sokaktakilere bakardım. Sonra içeri kaçardım.
“Bu kadar yol üstü ev mi olur” diye söylenirdim.
Arkaya bakan bahçeyi çiçekler sarmıştı.
Hatta sarsınlar diye yardım etmiştik ilk başta sonra kendileri büyüdüler.
Ev yıllar geçtikçe daha da şenlendi. Bizi dışarıda kötülüklerden negatif enerjiden koruyan kalemiz haline geldi.
En güzel, en güneşli, en sessiz oda… hepsi vardı. Bütün renklerin olduğu evdi.
Bu güzel evimizi bırakma zamanı geldi şimdi.
Hayatı belirleyen artık anılar ve alışkanlıklar değil, okul, iş, kısa mesafe oldu.
Bu ev bir eliyle bize, bir eliyle sebze pazarının en güzel meyvelerine, bir eliyle en taze balıkçılara uzanırdı istese.
Şimdiki yeni ev dağlara, trafiğe ve göklere uzanıyor. Birbirlerini hiç görmediler ama çok duydular.
Yine de şanslıyım, önünden geçerken yüzünü okşayabilirim ne zaman istersem.
Ve ona teşekkür ederim, kocaman kucağında geçirdiğimiz yıllarımız için.
İREM SARIKAYA